ana_sayfa
FAALİYETLER
Yazılı Soru Önergeleri
Genel Kurul Soruları
Kanun Teklifleri
Sözlü Soru Önergeleri
Makalelerim
Genel Kurul Konuşmaları
Yazılı S.Ö.(Cevaplanan)
Meclis Araştırma Önergeleri
Genel Kurul Konumalar > 469 sıra sayılı İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü Tüzüğünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın tümü üzerinde konuşması
08.06.2010
469 sıra sayılı İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü Tüzüğünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın tümü üzerinde konuşması

MHP GRUBU ADINA YILMAZ TANKUT (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 469 sıra sayılı İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü Tüzüğünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken geçtiğimiz hafta başta İskenderun olmak üzere hain saldırılar sonucu gencecik yaşlarında hayatını kaybeden, toprağa verdiğimiz bütün şehitlerimizi rahmetle, minnetle anıyor, manevi huzurlarında saygıyla eğiliyorum. Şehitlerimize Cenabı Allah'tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı ve sabır, yaralı Mehmetçiklerimize de acil şifalar niyaz ediyorum.

Diğer yandan, Gazze'ye insani yardım için giderken uluslararası sularda olmasına rağmen hak, hukuk, adalet tanımayan İsrail'in alçakça ve korsanvari bir şekilde vahşice saldırıları neticesinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza da Allah'tan rahmet diliyor, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı, yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum ve artık sözün bittiği yerde olduğumuzu bir kez daha altını çizerek hatırlatıyorum. Şehitlerimizin kanının yerde kalmaması ve milletimizin haysiyetinin kurtarılması için Hükûmetin hamasi konuşma ve gözyaşı edebiyatından vazgeçerek bölücü hainlere ve küstah İsrail'e gereken dersin bir an önce verilmesi hususunda gereken bütün yaptırım ve karşılığın acilen verilmesi gerektiğini buradan bir kez daha ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, hiç şüphesiz, ülkelerin gelişmesi ve buna bağlı olarak vatandaşlarının refah düzeyinin yükselmesi, ülkeyi yönetenlerin en önemli amaçlarından birisidir. Bugün gelişmiş ve hemen her alanda öne geçmiş ülke ve toplumların en önemli ortak yanları nedir diye baktığımızda, söz konusu toplum ve devletlerin temel insani ve altyapı değerlerinin çok yüksek ölçüde belirli bir standarda ve kaliteye dayandığını görmekteyiz. Bir ülkenin ve toplumun hemen her alanda belirli kalite ve standartlara ulaşabilmesi ise o ülkeyi yönetenlerin bu kavram ve değerlerden taviz vermeden toplumun bütününe yönelik olarak tesis edeceği hak, hukuk, refah, istihdam, güvenlik ve diğer pek çok temel konularda atacağı adımlara bağılıdır. Başka bir ifadeyle, ülkede yürütme gücünü elinde bulunduranlar, her alanda standart ve kaliteli hizmet ve fırsatı toplumun bütün kesimlerine hiçbir ayrım gözetmeden eşit ve adil bir biçimde sağlamak zorundadır. Sadece kendi aile ve yandaşlarına iktidar gücüyle devlet ve ülke nimetlerini paylaştırıp, kanun ve kolluk güçlerini devamlı kendi siyasi yandaşlarının hizmetine sunmaya kalkan bir iktidarın, bu ve benzer uluslararası standardizasyon ve ölçü anlaşmalarını yapmasının esasında pek de bir manası ve önemi olmayacaktır.

(x) 469 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, ülkeler arasındaki standardizasyon, belgelendirme ve diğer farklılıkların ticaretin önündeki dolaylı ve teknik engeller teşkil ettiğini bilmekteyiz. Bu sebeple, bu ve benzer anlaşmalarla ülkeler arasındaki bazı temel ölçü ve standartların bir kurum tarafından kontrol ve koordine edilmesinde de dış ticaretimizin gelişmesi açısından büyük fayda görmekteyiz.

Özellikle de aynı dine mensup olan kardeş ve soydaş ülkelerle kurulması planlanmış olan "İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü" isimli bu kuruluşun dost ve kardeş ülkelerle Türkiye'nin daha etkili ve hacimli ticaret yapabilmesine de önemli katkılar sağlayacağını düşünmekteyiz. Çünkü 1984 yılından itibaren dönemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının başkanlığında çalışmalarına başlayan İslam Konferansı Teşkilatı, standartlarla ilgili bu çalışmaları ilk defa yaklaşık yirmi altı yıl önce başlatarak bugünkü noktaya ulaştırmıştır. O yıllarda İslam Konferansı Teşkilatı Ekonomik ve Ticari Daimî Komitesi (İSEDAK) ilk toplantısında, İslam ülkeleri arasında ticaretin geliştirilmesi, ticarette teknik engellerin kaldırılması amacıyla üye ülkeler için standartların düzenlenip geliştirilmesinin önemini vurgulamış ve bu konuda çalışmaların başlatılmasını uygun görmüştür. Nitekim 1985'te Türk Standartları Enstitüsünün sekreteryalığında İslam Ülkeleri Standardizasyon Uzmanlar Grubu ile Koordinasyon Komitesi kurulmuş ve bunların çalışması sonucu "İslam Ülkeleri Arasında Standardizasyonun Önemi" başlıklı bir doküman hazırlanmış ve İSEDAK'ta onaylanmıştır. Bu kapsamda 1985'ten 1997'ye gelinceye kadar Uzmanlar Grubu ile Koordinasyon Komitesi toplam 14 kez toplanmıştır ve bu toplantılar sonucunda İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Teşkilatının kurulması uygun görülmüştür. Ancak 1996'da 12'nci İSEDAK toplantısında kuruluşun adının İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü olarak değiştirilmesi ve üye ülkelerin son kez görüşünün alınması kararlaştırılmıştır.

12'nci İSEDAK toplantısından sonra üye kuruluşlar taslak statü ile ilgili görüşlerini Türk Standartları Enstitüsü ve İslam Konferansı Teşkilatı Genel Sekreterliğine göndermişlerdir. 24-26 Mart 1998'de Ankara'da 8'inci Uzmanlar Grubu toplantısı düzenlenmiştir ve bu toplantıda taslak statü tamamen üye ülkelerin görüşleri ve İslam Konferansı Teşkilatının hukuk kuralları ile Türk Standartları Enstitüsünün uluslararası tecrübeleri çerçevesinde yeniden yazılmış, nihai taslak olarak üye ülkelere sirküle edilmiştir. Taslak statü son olarak 1-4 Kasım 1998 tarihlerinde İstanbul'da yapılan 14'üncü İSEDAK toplantısının gündeminde yer almış ve toplantıda yapılan görüşmelerden sonra onaylanmıştır.

İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsünün statüsü 4-7 Kasım 1999 tarihlerinde İstanbul'da yapılan 15'inci İSEDAK toplantısında ilk defa üye ülkelerin imzasına açılmış ve statüyü ilk imzalayan ülke Türkiye olmuştur. Statüyü Türkiye adına Türk Heyeti Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli imzalamıştır. Dolayısıyla, Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli'nin 1999 yılında statüsünü Türkiye adına imzaladığı İslam ülkeleri arasında kurulacak olan İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü Tüzüğü'nün onaylanmasıyla ilgili bu kanun tasarısına da doğal olarak elbette Milliyetçi Hareket Partisi olarak olumlu bakmaktayız çünkü İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsünün merkezinin İstanbul'da olması, İslam Konferansı Teşkilatı çapında yürütülecek standardizasyon ve kalite altyapısı çalışmalarının Türkiye tarafından da yönlendirilmesini kolaylaştıracaktır.

Türkiye'nin bu alanlarda bölge ülkelerine ve İslam Konferansı Teşkilatı üyesi ülkelere öncülük etmesinin getireceği avantajlar da düşünüldüğünde Enstitü Tüzüğü'nün Türkiye Cumhuriyeti tarafından onaylanmasının ülkemize önemli faydalar getireceğine biz de inanmaktayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; netice olarak, İslam ülkeleriyle münasebetimizin her alanda daha da ileri gitmesi, var olan iş birliğinin her zeminde hız kazanması ortak arzumuzdur. Kan bağımız olan, inanç birliği ve gönül birliği içinde olduğumuz ülkelerle bugünkü mevcut münasebetlerin yeterli görülmesi elbette mümkün değildir. Hele hele üç ortak paydaya sahip olduğumuz Türk cumhuriyetleriyle olan ilişkilerimizi kâfi görmek ise asla mümkün değildir.

Bu noktada belirtmek isterim ki Kırımlı aydın Gaspıralı İsmail'in, dünyanın değişik coğrafyalarında bulunan Türk milletinin tek vücut olması özlemiyle veciz sözüyle ifade ettiği "Dilde, fikirde, işte birlik." bizim en büyük emellerimizden birisidir. Bu manada hem soydaş ülkelerle hem inanç birliği ve gönül birliği içinde olduğumuz ülkelerle dış siyasette, ekonomide, ticarette, teknolojide ve hatta ortak savunmada iş birliği yapılmasını biz de kaçınılmaz olarak görmekteyiz.

İçinde bulunduğumuz süreçte var olan bütün imkânlarını zayıf İslam ülkelerini böl, parçala, yönet üzerine kullanan, masum ve mazlum halklar üzerinde terör estiren, ekonomik olarak sömüren, küresel emperyal güçlere karşı da bu iş birliğinin hayati derecede bir önemi vardır ve bu iş birliği bir mecburiyet olarak bugün önümüzde durmaktadır. Bu bakımdan, İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsünün kuruluşunun ve Tüzüğü'nün onaylanmasının geç de olsa İslam ülkeleri arasında atılmış somut bir adım olduğu kanaatindeyiz ancak bu adımın iki ileri bir geri gitmemesi gerekmektedir çünkü biliyoruz ki büyük umutlarla kurulan İslam Konferansı Teşkilatı kendisinden bekleneni bugün için tam olarak henüz verebilmiş değildir. Hâlâ bu Teşkilatın küresel emperyalist güçlerin etkisinde kaldığı bilinmektedir. Bu Teşkilatın Kıbrıs, Dağlık Karabağ, sözde Ermeni soykırımı ve pek çok konuda olduğu gibi önemli meselelerde Türkiye'yi ve Türk cumhuriyetlerini etkin şekilde desteklemediği veya destekleyemediği bilinmektedir. Keza bu gerçeği bugüne kadar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni kaç İslam ülkesinin tanıdığı ya da tanımadığında da bulabiliriz yani sözde değil özde bir iş birliğinin tesisi icap etmektedir.

Yeri gelmişken, bu konuda, İslam Konferansı Teşkilatı üyesi ülkelerin arasındaki ikili münasebetlerin derinlik kazanması, sürdürülebilir, kalıcı ve güçlü hâle gelmesi, bunun uluslararası alanda da hayata geçirilmesi için Türkiye ve diğer üye ülkelere tarihî sorumluluklar düşmektedir ki, bunun gereğinin geciktirilmeden de yapılması lazım gelmektedir.

Sayın milletvekilleri, İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsünün işlerlik kazanması için üye ülkelerden onunun bu Tüzüğü onaylaması gerekmektedir. Türkiye, Enstitü Tüzüğü'nü onaylayan 10'uncu ülke olacaktır ki dolayısıyla teorikten fiiliyata adım atılmış olacaktır. Büyük bir ihtimalle yüce Meclis bunu onaylayacaktır ancak bu onaydan önce bazı hususları da tartışmamız gerekmektedir. Tasarıya göre İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsünün ilk üç yıllık masrafları Türk Standartları Enstitüsü tarafından karşılanacaktır. İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü Genel Kurulu aksi yönde bir karar almadıkça merkezi İstanbul'da olacaktır.

Şimdi buradan Sayın Bakana ve yetkililere sormak istiyorum: Bu Enstitünün ilk üç yıllık masrafları neden Türk Standartları Enstitüsü tarafından karşılanacaktır? Bu bir zorunluluk mudur? Buna niçin gerek görülmüştür ve bu masrafları karşılamayla hangi çıkarlarımızın teminat altına alınması sağlanmıştır; bunların, burada, yüce milletimizin huzurunda mutlaka izah edilmesi lazımdır.

Diğer taraftan daha da önemli bir konu ise, bu Enstitünün resmî dilleri Arapça, İngilizce ve Fransızcadır. Tavsiye kararları, standart tasarıları, standartlar, doküman ve yazışmalar vesair uygulamalar Arapça, İngilizce ve Fransızca dillerinde olacaktır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, düşünün, Enstitünün kuruluşunda Türkiye elini taşın altına koymaktadır ve düşünün ki bu Enstitünün merkezi İstanbul olacaktır ama ne hikmetse aynı Enstitünün resmî dilinde Türkçe yoktur. Bunun içimize sinmesi, eğer bizim burada bilmediğimiz başka önemli bir husus yoksa mümkün değildir.

Acaba ilk üç yıllık masrafı Türkiye'ye yükleyenler, Türkçeyi neden resmî dillerin dışında tutmuştur? Masrafın Türkiye'ye yüklenmesi bizim kendi isteğimiz veya üye ülkelerin bir talebiyse, Türkçenin dışarıda tutulması da bizim kendi kabulümüz veya bir dayatmanın sonucu mudur? Enstitünün ilk üç yıllık faaliyet masrafının Türkiye'ye yüklenmesi, merkezin İstanbul olarak belirlenmesi şayet bir pazarlık sonucuysa, Türkçenin resmî diller dışında tutulması da mı aynı pazarlığın sonucudur ve bu pazarlık kimler arasında yapılmıştır? Neden sadece bu üç dil resmî dil olarak kabul edilmiştir ve neden Enstitünün resmî dilleri arasında Türkçe yoktur? Üç resmî dil belirlenirken hangi ölçütler esas alınmıştır? Arapçanın olması tamam, Arap ülkelerinin geniş bir coğrafyada olmasından dolayı Arapçanın resmî dil olması lüzumlu ve gerekli görülebilir. İngilizce ve Fransızcanın tercihinde de üye ülkelerinin bazılarının resmî dili olması şeklinde bir mazeret ileri sürülebilir. Yine İngilizcenin yaygın iletişim dili hâline geldiği de geçerli bir mazeret olarak gösterilebilir ama çok daha az yaygın olan Fransızcanın tercihi, üye ülkelerin bazılarının hâlen örtülü Fransız sömürgesi olması, bazılarının eski bir sömürge olmasından mıdır acaba diye sormak gerekiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; haklı olarak konuşmaktan şeref ve onur duyduğumuz güzel Türkçemizin dünya dili olacağı yönünde süslü beyanat veren, gözyaşı döken sayın Hükûmet üyelerine buradan sesleniyorum: Bu tasarruf, sizin Türkçenin dünya dili olması konusundaki beyanlarınızda esasında samimi olmadığınızın da bir ispatıdır. İçerisinde başta Türkiye ve diğer Türk cumhuriyetlerinin yer aldığı bir kuruluşta resmî dilin sadece Arapça, İngilizce ve Fransızca olarak tespit ve kabul edilmesi, bize göre ülkemiz açısından âdeta bir skandal niteliğindedir. Eğer ülkemizin menfaatini düşünüyorsanız, Türkçenin dünya dili olması konusunda samimiyseniz işte fırsat burada, bu yanlışı düzeltmek sizin ve Hükûmetin elinde. Bu yanlışı düzeltin ve ondan sonra da Meclisin onayına sunun diye teklif etmek istiyoruz. Aksi hâlde, bu tasarruf da Hükûmetinizin kara sayfaları arasında yer alacaktır. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu yanlışın düzeltilmesini, bu garabetten vazgeçilmesini ısrarla talep ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konumuz standartlar ve metroloji iken haklı olarak bu konuyla ilgili bazı hususları da yeri gelmişken paylaşmak istiyorum.

Uluslararası ilişkilerde standart arayan bugünkü AKP Hükûmeti acaba Türkiye'de hangi normları, hangi standartları esas almaktadır? Bugün milyonlarca insanımız açlık, yokluk ve yoksullukla mücadelede âdeta ateşten gömlek giymiş vaziyettedir. 2002 yılına kadar devletimizin emekleriyle, milletimizin alın teriyle hayata geçirilmiş yüzlerce tesis, fabrika, banka, sigorta şirketi ve limanlar tek tek satılmış, mevcut işsizlere milyonlarca yeni işsiz eklenmiş ve artık çöplükte karın doyuran vatandaşlarımızın görüntüsü kanıksanır bir hâle gelmiştir. Toplumsal cinnet had safhaya ulaşmış, çocuğunun dershane borcunu ödeyemeyen anne hapse, evladı intihara sürüklenmiş bir Türkiye gerçeğinde, ne yazık ki, yandaş ve yeni zenginler türetilmiştir. Sosyal adalette garip gurebaya başka, kendilerine başka standart getiren AKP Hükûmetinin maalesef diğer alanlarda da farklı farklı standartları mevcuttur. Bu Hükûmetin ne adalette ne ekonomide ne güvenlikte ne demokraside ne de başka alanlarda belirli ve adil bir standardı maalesef bulunmamaktadır. Bu Hükûmet ekonomide halka başka kendilerine başka standartlar uygulamaktadır. "Hepimizin sonunda gideceği yer 2 metrelik mezar değil mi?" diyen Başbakanın geçim standardı, sayın bakanların geçim standardı 1-2 gemicik, 6-7 tane havuzlu villa, sayısız menkul, banka hesabı, altın ve gayrimenkuldür.

Deniz Feneri davası sanıklarını kollayan ama terörle mücadele etmiş silahlı kuvvetlerin şerefli mensuplarına, binlerce gence eğitim hizmeti veren akademisyenlere cezaevini reva gören bu Hükûmetin AKP karşıtlarına başka, yandaşlarına başka başka standartları mevcuttur.

Bu Hükûmetin demokrasi standardı ise yolsuzluk yapmış, görevini kötüye kullanmış ve yargıda ceza almış AKP'li belediye başkanlarını koltukta tutmak ama hakkında soruşturma bile açılamamış Adana gibi kendi partisinden olmayan belediye başkanlarını açığa almak şeklinde olmuştur.

Madenci vatandaşlarımızın ölümünü "Bu işin kaderinde var." diye geçiştiren bu Hükûmetin başı Türkiye sınırları içinde binlerce güvenlik görevlisiyle, doktoruyla, hemşiresiyle, trilyonluk tam güvenli makam arabaları ve saltanat uçaklarıyla gezerek AKP'ye yakışır bir standardı uygulamaktadır.

Vatanı için toprağa düşmüş yiğitlere "kelle" diyen ama onları katledenlere "sayın" diyen, eşkıyaya engin hoşgörüyü, şehit babasına ve işçilere cop ve buzlu suyu reva gören bu Hükûmetin, şehitlere başka, hak arayan işçilere başka, bölücü hainlere başka başka standartları vardır.

Karanlık ile aydınlık arasındaki farktan daha keskin farklara sahip böyle standartları savunan ve uygulanan bir Hükûmetin Türkiye'nin huzur ve bekasını, toplumsal barışı, onurlu bir dış siyaseti tesis etmesini de elbette ki beklemiyoruz. Ama beklediğimiz bir şey var, o da bir an önce milletin huzuruna çıkılmasıdır ve bilinmelidir ki korkunun ecele faydası yoktur diyor, bu duygu ve düşüncelerle tasarının hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

,